20 Haziran 2015 Cumartesi

Belki Bir Gün Uçarız - Aylin Balboa

Öykü okumayı severim.
İnsanın kendi deliliğiyle kucaklaştığı, karanlığını cesaretle ortaya koyduğu, kendiyle konuştuğu metinleri severim.
Hal böyle olunca, bir de benden önce okuyan Özlem'cim çok beğenip de bana ödünç verince, 'Belki Bir Gün Uçarız'ı pas geçmem mümkün değildi.

Öncelikle;
Benden daha dürüst oldukları ve kendi hakkımda benim ifade edemediklerimi sayfalara dökerek insanlara anlatabildikleri için bana kendimi yalnız değilmişim gibi hissettiriyor Aylin Balboa gibi yazarlar. Açık sözlü, cesur ve samimiler. Biraz uçuk, kaçık, deli belki ama bir o kadar da gözüpek olduklarını düşünüyorum. Yaşadıkları onca badireyi tebessümle aktaran herkese saygım sonsuz. Onları seviyorum, iyi ki varlar ve iyi ki bizlere de anlatıyorlar.


Güzel ve samimi bir metin. Gençlik ve isyan akıyor her satırından. Çok kolay okunuyor, birçok etkileyici ve altı çizilesi cümleler barındırıyor.

Misal:

"Yemek yiyor musun, dedi. Sizi seven bir adamla sevmeyen bir adamın soruları arasında fark vardır."

Ya da:

"Hiçbir yalan seni ikna etmiyorsa ve seni ikna edecek bir yalan bulmak için canını vermeye hazırsan ve yani sen de bir can taşıyorsan ama bunu bir türlü ispatlayamıyorsan ve zaten artık ispatlamaya da çalışmıyorsan çünkü yorulmuşsan ve faydası olmadığını anlamışsan...
Ama yine de, bile bile koşuyorsan... İçinde atlar varsa..."


Ama;
Benden geçmiş galiba artık bu gibi öykülerde kaybolmak. Sanırım yaşım ve de yaşadıklarım biraz törpülemiş isyanımı ve "gençlik" deliliğim ehlileşmiş. Günlük yazmak / okumak ve hatta kendimle konuşmak ya da birinin kendini tedavi etmesine şahitlik etmek heveslerim dinmiş. İnsanların defolarıyla didişmelerinin, kabullenmeyi reddedişlerinin ve hayatla tenis oynamalarının beyhudeliği işlemiş olmalı ki içime, "evet evet beni anlatıyor işte bu benim!" heyecanı düşmüş yakamdan.

Ve bu yüzden de bundan belki 10 yıl kadar önce büyük bir heyecanla ve bir tek günde ara vermeksizin okuyup şuraya çok farklı tonda taşıyacağım bir kitap şimdi sadece "evet ben de hissetmiştim, vay be kaç yıl geçmiş" gibisinden bir his uyandırmış bende.

Yanlış anlaşılmasın: beğendim. Kitapla değil derdim, kendimde keşfettiklerimle kavga halindeyim şu anda. İsyanım dinmeseymiş iyiymiş...

Aylin Balboa, sen bana bakma, bu benim kişisel sorunum. Senin kitabın ÇOK güzel.

Sizi şununla bırakmak istiyorum şimdi:


İyi okumalar.

Geri Döndüm İşte Sonunda! :)

Uzun yıllar boyunca ayda en az iki kitap bitiren, yolda ve evde ve herhangi bir yerde (beklerken mesela) tüm boş dakikalarını kitap okumaya ayıran ben, 2015 yılının ilk 6 ayında tek bir kitap dahi bitiremedim. Bir nevi "okur tıkanması" denebilir sanırım buna. Kafa yorgunluğu ya da belki? Üç ayrı kitaba giriş denemesi yaptım, sayfalarca ilerledikten sonra okuduğum hiçbir kelimenin kaydedilmediğini fark edince peşini bırakıp kendimi zorlamadım. Ve haliyle, büyük hevesle açtığım bu bloga da Ocak'tan bu yana hiçbir giriş yap(a)madım.

Sanırım artık bitti. :) Galiba o tıkanıklık açıldı, blokaj kalktı, beynim gene okuduklarını anlar ve takip eder hale geldi. Ne mutluluk!

Bu arada, yeşil sahalara dönüş için ısınma turlarındayken, arkadaşlarımdan görüp heveslenerek GoodReads hesabı açtım. Henüz pek bir aktif olamadım ama sanırım bir iki haftaya kadar oraya daha önce okuduklarımı ekler, yorumlarımla ahkamımla fink atmalara başlarım :) Bu konuda hevesliyim, bu yaşıma geldim, kitap okumak / yazmak / konuşmak / almak kadar beni mutlu eden, heyecanlandıran bir başka şey olmadı. Eski havayı yakalayabilmek büyük isteğim. Göreceğiz bakalım!

Sıraya dizdiklerim şöyle:


Bunlar kitaplığın rafları dışında sabırla son bir yıl boyunca beni beklemiş olan kitaplarım. İnatla yeni kitap almıyorum okuyamamaya başladığımdan beri ve bu kitapları bitirmeden yeni kitap almamak konusunda çok kararlıyım (nasip, kısmet, mukadderat tabii!)

Salman Rushdie ve Şeytan Ayetleri'nin ortasına geldim bile bu arada bakınız... Belki ilk biten o olur! ;)

Bana iyi okumalar, sizlere de öyle..!