29 Ağustos 2015 Cumartesi

Alejandro Zambra'nın Bonzai'si : "acı yontulur ve şekillenir"

"Sonunda kız ölür ve oğlan yalnız kalır; gerçi oğlan kızın, Emilia'nın ölümünden birkaç yıl önce yalnız kalmıştı. Kızın adı Emilia ya da Emilia'ydı diyelim, oğlanın adıysa Julio, Julio'ydu, hatta hâlâ Julio. Julio ve Emilia. Sonunda Emilia ölüyor, Julio ise ölmüyor. Gerisi edebiyat:"

Böyle başlıyor Bonzai. Ve aslında böyle de bitiyor. Sonunda Emilia ölüyor. Julio ise ölmüyor. Bu kadar. 73 sayfa. Kısa (Emilia'nın hayatı kadar) ve derin (Julio'nun kayboluşu kadar).

Fantastik mutluluk ya da mutsuzluklardan uzak bir masal anlatıyor bize Zambra: "işte çocuklar, bir gün böyle bir şeyler oldu ve böyle de bir hayat yaşandı."



Daha önce ille de ROMAN olsun! sayesinde bir romanını okumuştum Zambra'nın (Eve Dönmenin Yolları) ve çok sevmiştim. Çok sevgili bir arkadaşım bugün Bonzai'yi bana ödünç verince hiç bekletmeden aldım elime ve bir kahve içimi süresince (büyük kupa, evet) kendimi bıraktım gittim. Bitirdiğimde aklıma romanın telaşsız ve basit bir ton ile aktardığı sıradanlık nedeniyle bunca etkileyici olduğu geldi. Ne büyük gaflet! Müthiş bir hadsizlik yaptığımı fark etmem en fazla 5 dakikamı aldı ve bilgisayar açılıp da şu sayfaya yazmaya başlayana kadar geçen sürede fark ettim ki esas büyüklük o "basit" (!) ton ve "sıradan" (!) anlatımda yatıyor.

Bir bonzai asla sadece küçük ağaç değil. Sabır ve yoğun uğraş yoksa o minyatür "ağaç" yetişmiyor. Uygun saksı önemli: eğer doğru kabı seçmezseniz bonzainiz olmaz. Ve eğer bonzainizi kabından çıkartırsanız, o artık bonzai olmaz. Zambra bunu bize Julio'ya okuttuğu bonzai yetiştirme klavuzlarından biri aracılığıyla anlatıyor: "ağaç için uygun saksının seçimi de kendi içinde neredeyse bir sanat biçimidir".

Telle çevirerek yönlendirilirmiş bir bonzai yetiştirilirken (yaratılırken?). Oldukça sıkı denetim altında tutularak titizlikle budanırmış. Emilia ve Julio'nun öyküsü de bize aynen bu şekilde aktarılıyor: tüm detaylar net ve ortada - okudukları kitapların sayfa sayılarına kadar (öyle ki, onlar başka bir şey okusalardı olmazdı sanırım) ve tüm gereksiz (saptırıcı?) ayrıntılar (tali karakterlerin öyküleri) budanmış.

Adının hakkını daha fazla veren bir kitap olamazdı.

Proust okuma yalanından tutun da gençlik isyanlarının işlenişindeki inceliğe kadar çok sevdim, yazarın romanının planladığından öteye geçmemesi (belirlenen keskin sınırlar içerisinde kalması) için yaptığı manevraları çok severek okudum. Ve ne yalan söyleyeyim yer yer içim sızladı. Çünkü Emilia daha en başta bilmişti başına geleceği:

"..ancak hayatını değiştirecek ve mahvedecek birine rastladığında hayatın bir anlamı olur."