30 Ağustos 2010 Pazartesi

Çöplüğün Generali: ilk oya baydar deneyimi bu kitapla olmamalıymış…

hayatımın en sıkıntılı okuma deneyimiydi!

1 - okuduğum ilk oya baydar romanı buydu. pek bir beklentim yoktu ancak arkadaşlarımızın oya baydar beğenisi nedeniyle beni çok sıkmayacak ve hatta aralıklarla da olsun yazılanlara katılacağım bir kitap bekleyerek aldım elime çöplüğün generalini. ilk 150 sayfa kadar iyi gitti, hikayeciklerdeki kahramanların diğer hikayeciklerle bağlantılarını takip etmek, anlatılanlardan sıkılmaya vakit bulamayarak bir sonraki öyküye geçmek hoşuma gitti. ancak söylemeliyim ki hikayeler bittikten sonra akademisyeni takip etmeye başlamak benim için bir işkence oldu, kitabın sonuna kadar kaç kere ofladığımı ve kaç kere pufladığımı saymadım. sayfalarca uzayıp (uzatılıp) duran bir hikaye, insanın içini bayıyor bir noktadan sonra ve kişisel olarak parça parça okuduğum hikayeler beni nasıl sürüklediyse ortasından sonrası da bu kadar sıktı, aynı şeyler yazılmış sürekli bir şekilde! anlatım dili basit ve rahat okunur olsa da, tekrarlar beni kitaptan da konudan da "olaylar zinciri" süsü verilmeye çalışılmış kurgudan da soğuttu.

2 - oya baydar'ın bu kitabı büyük bir aceleyle yazdığı ve de hiç üstünden geçmeden yayınevine teslim ettiği belli. usta diye adlandırılabilecek yazardan bazı örneklerini aşağıya yazdığım hataları görmek beni rahatsız etti ve "ben artık oya baydar oldum, yazdım karaladım tamam işte okusunlar" diye mi düşündü acaba dedirtti :

- "arabadan indim. yolun ortasında durdum (....) aracımdan inip karşı tarafa geçtim". (s.13, kaç kere inebilirsin ki arabandan aşağı, aracından inmek farklı bir şey mi ki?)

- "iyi saatte olsunlar" (s.36 ve 109, iyi sıhhatte olmaları sanırsam daha iyi olacaktı, bunun özellikle yapılmış bir hata olmadığını düşünüyorum zira söyletilen karakter bir emekli öğretmen)

- "onunla ilk kez (...) tanışmıştım" (s.183, bir insanla kaç kere tanışılabilir ki?)

- "(tel örgülere atfen) bu bölge, bu topraklar bir sır barındırıyorsa, orada gizli olmalıydı...(2 cümle sonra)... bir şeyler gizlenmek isteniyorsa tel örgülerin arkasında olmalıydı" (s.194, bu tekrar neden? gerekli miydi??)

uzatmayacağım, bu ve benzeri hatalar tamamen aceleden ve dikkatsizlikten meydana geliyor, maalesef oya baydar kalibresinde yazarlara yakışmıyor ve benim gibi saplantılı, takıntılı okurlara rahatsızlık veriyor...

3 - kitaba alınmış "moleskin" reklamı beni alayla gülümsetti. ya da ben o kadar sıkılmıştım ki artık, okuduğum her şey gibi bu da bana battı :)

4 - her şey negatif değil elbet, beni de etkileyen, hoşuma giden tespitler var elbette ama o kadar "olağan"lar ki içinde yaşadığımız zaman nedeniyle, onların dahi çok üstünde duramıyorum. sadece, okuduğum zaman bana (şahsen) tokat gibi gelen bir noktayı şuraya almak isterim, çok haklı buluyorum:

" duymamak, görmemek, bilmemek için gazete okumaktan bile kaçıyorum. ne hakkım var ötekini küçümsemeye?" (s.153)

köşe yazısı kıvamında hikayeleri (evet beğendim, ilgimi çekti bu hikayeler, sıkmadı ve hatta merak bile ettirdi ama bir yere kadar.. sonlarını hatırlamak dahi istemem), didaktik dili, kafama vura vura neyin doğru neyin yanlış olduğunu bana öğreten yazarı ile birlikte vakit kaybı olarak nitelendirmeyecek olsam da sıkıcı bir deneyim oldu benim için çöplüğün generali. daha iyisini bildiğim için değil, ama arkadaşlarımın övgüleri nedeniyle daha iyisini beklediğim için.

üzgünüm.


ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder