bir çok terslik nedeniyle normalde yapmayacağım bir şeyi yaparak kitabımızı okumaya toplantımıza 2 (yazıyla, iki) gün kala başlayabildim. üstelik de ne iki gün! karın ağrıları ve stres gırla giderken bir yandan da madame michel, paloma ve monsieur ozu ile kirpinin zarafeti'nin derinlerine inmeye çalışmak zor oldu.
sonuç : kitap toplantıya yetişti ve ben sanırsam son zamanlarda hiç bu kadar keyif alarak bir kitap okumamıştım! bir çok bölümü (özellikle felsefi ağırlığı yoğun olan bölümler) üzerinde çok düşünmeye fırsat bulamadan sadece okudum geçtim ama sırf bu nedenle dahi, elimde sırada bekleyen 3 kitabı bitirdikten sonra mutlaka dönecek ve bu kitabı tekrar okuyacağım. özellikle benim gibi, kulübümüzün kurulmasından önce romanlarla arası sadece eş dost önerileriyle sınırlı olup da okumaları genelde felsefe ve tarih temelli olan bir kişi için bir nevi hasret gidermeydi kirpinin zarafeti. :)
değerlendirmeye ve eleştirmeye kalksak bir çok nokta çıkacaktır eminim, nitekim toplantımız sırasında (çokça da eğlenerek) her birimiz bambaşka noktalara dikkat çektik ama her şeyden önce şunu söylemek gerekir ki, muriel barbery normalde çok fena bir sonuç ortaya çıkabilecek bir işe soyunarak kendi felsefi, sosyolojik, ekonomik duruş ve değerlendirmelerini bize aktarırken akan bir kurguyu da araya sokuşturabilmiş ve insanı asla sıkmayan bir deneme ile itmeyen bir romanı aynı anda kotarabilmiş. kendisine şapka çıkartıyorum!
bana enteresan gelen noktalar olmadı mı? olmaz mı! buyrunuz, geçelim üstlerinden tek tek:
1 - yazarımız kendi his, düşünce ve tezlerini "toplum tarafından düşünceleri genelde kabul görmeyen ya da önem verilmeyen" iki tiplemenin (bir kapıcı ve bir çocuk) gözünden aktarmış bize. fakat ne kapıcı ve ne çocuk! normalde çok enteresan saptamalar yapacaklarına zaten emin olduğum bu iki tipleme kendilerine toplum tarafından biçilen kalıpların misliyle dışında parlıyorlar. bu da beni - kısıtlı vaktime rağmen - çok düşündürdü : barbery ya bu iki tiplemenin olağan (ya da genel olarak rastlanan) birikim / algı / anlatım seviyelerine inemediği için onları kendi seviyesine yükseltti ve inatla bu karakterleri kullanmak istediği için ortaya ultra sofistike bir kapıcı ile hem üstün zekalı hem de müthiş deneyimli bir çocuk çıktı, ya da kafamızdaki stereotipleri ve tabuları tamamen yıkıp paramparça ederek baştan afallatarak bizlerin de sorgulamalara gömülmemizi istedi. hangisi olduğu konusunda hala çok emin değilim, bu nedenle yazarımız ile ilgili daha fazla araştırma ve okuma yapmak konusunda kararlıyım.
2 - kolay anlaşılır felsefi metinler (evet, yazar yer yer blok halinde felsefe eklemiş romanına) ve yerinde sosyolojik saptamalarla güzel akan bir roman söz konusu ancak her ne olursa olsun, ne kadar üstün zekalı ve duyarlı olursa olsun, 12 yaşındaki bir çocuğun ancak yaşla gelebilecek bir takım his ve değerlendirmelerini gerçekçi bulamamak yer yer bana neyi okuduğumu unutturdu. hatta - sonradan bunun özellikle yapıldığına ikna oldum ve yazarı bu konuda da başarılı buldum - ilerleyen bölümlerde "çocuk" birden adıyla sanıyla ve fiziksel özellikleriyle karşıma çıkıverdiğinde kitabın ve fikirlerin ve olayların tamamı birden kafamda dağılıverdi, her şeye farklı bir gözle bakmaya başladım. ve fark ettim ki aslında yazar çok da "uçmamış", öyle ki küçük kıza genelde sosyolojik tespitler yaptırırken, felsefi tezleri üstümüze salmayı kapıcı kadına bırakmış ki yaş ve deneyim aradığımızdan ötürü bu gibi savlara inanmak için, daha kolay kabul edebilmişiz yazılanları. çok akıllıca :)
3 - kitabın başından sonuna "a tribute to tolstoy" havasında olması, tolstoy sever bendeniz için çok hoşa gidiciydi, söylemeden geçemeyeceğim (ama anna karenina'da bir çok şeyi artık hatırlamıyor olduğumu görmem, okunacaklar listemi derhal güncellememe sebep oldu, bunu da eklemeliyim).
4 - kitabın sonunda müthiş bir kreşendo yapan ironi, sayfalar boyunca peşimizi bırakmayarak beni yazara hayran bıraktı. seviyorum ironiyi, zaman zaman canımı yaksa da!
sonuç itibariyle...
... "herkes bilir ki kavramdan bihaber olmak bütün bilinçli niyetlerden daha güçlüdür." (s.216)
ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder