10 Ekim 2009 Cumartesi

Makber - Cem Mumcu

kafamı karıştıran bir kitap makber... şöyle ki, sevsem mi sevmesem mi bilemedim... kitabı severek okudum, burada bir sorun yok (cem mumcu'yu enteresan buluyor ve okumayı seviyorum) ama mumcu'nun muhtemelen mesleğinden kaynaklanan, olayların dışında kalıp müdahale etmeden sadece gözlemlemek ve gözlemlediğini düz bir şekilde yorumlamak yaklaşımı bu "roman"da iyice ortaya çıkıyor.

**
daha önce "masal"larını okumuştum, kısa öyküler - hatta bazıları ÇOK kısa ama kendi uzun anlamını içinde taşıyor, aşağıya bir örnek almak isterim:

"onu vurdum hakim bey, çünkü orospu olduğunu anladım. sen adamın karısının orospu olması ne demek bilir misin, hakim bey?pişman değilim, namusumu temizledim. nerden mi anladım? ben dölümü boşaltırken çığlık attı hakim bey. orospu olmasa zevklenir çığlık atar mıydı hakim bey?"
(Binbir İnsan Masalları-1 "Üçüncü Sayfa Güzeli" 32.masal, Cem Mumcu, Okuyan Us Yayın 2001, sayfa 75)
**

sanıyorum ki yazmak cem mumcu için bir nevi terapi. hastaları tarafından omuzlarına yüklenenleri bu şekilde silkeleyip atıyor üzerinden. yazdıkları genelde "klişe" ama sıkmıyor... ya da en azından beni sıkmıyor diyeyim.

gelelim makber'e... kitabın önsözünü akıllıca buldum, insanı okumaya teşvik ediyor "yahu bu adam ne yazmış olabilir ki sonrasında silsem mi diye düşünmüş ama madem yazıldı artık kalsın diye de yayınlamış" diye... hoş bir pazarlama tekniği derim :)

gene bence, başlangıç çok etkileyici. aile kabus. ev cehennem. ev halkı deli. zaten "normal" olan barınamıyor. mesleğinin katkısıyla deliliği sorgulamış sanırsam mumcu. ne normal? ne anormal? o evin bence anormalliği içerisinde karakterlerin kendi normalleri bu kadar mı olabiliyor... dışarının normali içeride anında anormal kalıyor... insanın uyum sağlayabilmek için yapmayacağı şey yok (sayfa 46 : "her yeri sakatlanmış bir canlının sakat olmayan bir tek parmağını düzeltmek için kırması"...)

korkuyla ve travmalarla yetişmiş inayet hanımda şeytan baştan aşağı tanımlanırken karşısına çıkartılan melek karakteri bana hoş bir espri gibi geldi bana. son derece "olabilir" hikayelerin orta yerinde ise fantastik izler taşıyan bir çocuk muharrem... kadınlar ona acıyor mu yoksa kendilerini kurtarma çabalarında son ve tek atımlık barutları mı bu çocuk artık? ona yaklaşımlarındaki aşk enteresan geldi, sonuçta aslında hepsi kendini kurtarıyor ve muharrem sadece bir "bahane". ama yine de kitabın ortasında muharrem. hem ortasında, hem de taaaaaa dışında.

sonuçta, cem mumcu demiş ki : "hepimiz şartların ve şartlanmaların sonucuyuz. karakterler değişebilir ve sonra tekrar tekrar tekrar değişebilir. doğuştan gelen bir kalıcılığımız yoktur, şekilleniriz. ve (ne hikmetse!) o şartlar ortadan kalktığında gene ve aniden değişir ve 'kendimiz'e geliveririz - dehşetle kaçarız önceki benliğimizden".

hayat, okumak ve bilmekle ilgili dokundurmalar çok hoşuma gitti sayfa 75 - 76'da - böylece cem mumcu'nun da diyalektiğe ve her türlü edebi / hayati konuya dair fikirlerini ve yaklaşımlarını (bence romandan biraz kopuk duran bir şekilde) öğrenmiş olduk :

"bilmekten haz almayan insan bilemez. bilmeyi bir iktidar olarak görenlerin durumu böyledir".


ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder