8 Kasım 2009 Pazar

BİZ : reductio ad finem*

Çok severek ve birden fazla kereler okuduğum ‘Mülksüzler’in hayranı olduğum yazarı Ursula K. Le Guin’in “şimdiye kadar yazılmış en iyi bilim-kurgu roman, klasik bir karşı ütopya” olarak nitelendirdiğini ve hatta (ilk okuduğumda çok anlamasam da - yaşım ÇOK küçüktü - yıllar sonra tekrar okuduğumda çok sevdiğim) 1984’e esin kaynağı olduğunu öğrendiğim zaman içimi açan rengiyle elime aldığım ve okuduğuma pişman olmadığım güzel kitap : BİZ.

Yevgeni Zamyatin adını bu kitapla birlikte duyduğum için belki de bir bilim-kurgu okuru olarak utanç duymalıyım, ama geç olsun da güç olmasın düsturu ile zararın ortalarında bir yerlerinden dönerek kara geçtiğim için her türlü şikayetimi yutabilirim.



Bu kitabı, 1920’de Rusya’da hapisken yazan Zamyatin, romanını kendi ülkesinde yayımlatamamış, yurtdışına “kaçırılan” kitap, önce İngilizce sonra Çekçe çevirilerle yayımlanmıştır. Bir süre sonra, romanın Çekçe baskıdan Rusça’ya çevrilen bazı kısımları (Rusça’dan İngilizce’ye, İngilizce’den Çekçe’ye ve Çekçe’den de Rusça’ya çevirilmiş olan kitabın arada geçirdiği değişimi merak etmedim değil bu arada) bir dergide yayımlanmış ve Zamyatin’in başını SSCB’de gene derde sokmuştur.

İsimlerle değil rakamlarla “kimliklendirilen”, kişiliklerini bastırmak bir yana kişilik geliştirmenin dahi gereksiz olduğuna doğuştan inanan, kendilerine kaydolan “sayı”larla pembe kuponlarla istihkakları doğrultusunda cinsel birliktelik yaşayan, diktatör velinimetin güdümündeki bir halk…

Mutsuz olmamak uğruna mutluluğu yasaklamış ve bütünün içindeki önemli küçük nokta, zincirin içindeki bir halka olarak bütünün işlevini sağlamak üzere bireyselliklerinden tamamen vazgeçmiş insanların – her şeye rağmen – doğalarına aykırı olan bir çok uygulama nedeniyle içten içe nasıl da çalkalandıklarının (insanın “çiğ” doğasının önünde sonunda bir noktada başını kaldırıp silkeleneceğinin ve soracağının, sorgulayacağının, isteyeceğinin) bir manifestosu.

Ancak, “Saatler Çizelgesi”ne, “Kişisel Saatler”e, “Analık Ölçütü”ne, “Duvar”a, “Velinimet”e rağmen; insan gene İNSAN. Zayıf, bencil, bireysel.

Erkek, her zaman erkek… Sorgulamayan, sırf öyle olduğu kendilerine söylendiği için kabul eden, çabuk baştan çıkabilen yaratık. Kadın ise her zaman kadın… Dürtüleriyle hareket etmeye son derece yatkın, inatçı, daha dirayetli ama biraz şefkat karşısında hemen yelkenlerini indirebilen cins. Hiçbir zorlama, hiçbir diktatörlük, hiçbir şartlanma doğanın önüne geçemiyor. (İstisnaların kaideyi bozmayacağını yazmak zorundayım bu noktada…)



Enteresan ve hoş bir kitap. Özellikle de 20.yy’ın ilk çeyreğinde, 6-7 yy sonrası için hayali kurulan bir çok “bilim-kurgu” faktörünün günümüzde, kitabın yazılmasının üzerinden daha 100 yıl bile geçmeden çok olağan geliyor olması beni gülümsetti ve aynı zamanda endişelendirdi. 26.yy’da gerçekten hangi noktada olacağız ve acaba hangi cam fanus bizi kendimizden koruyabilecek?

(Ben Versus Kitap’ın Haziran 2009’da bastığı Türkçe çeviriyi okudum. Roman daha önce Ayrıntı Yayınları tarafından Bülent Somay’ın önsözü ile de yayımlanmış.O baskıyı bulamadım, tükenmişti…)

Kitaptan bir – iki minik alıntı:

“Dans neden güzeldi? Yanıt: çünkü dans, özgürlüksüz bir harekettir. Çünkü dansın temel anlamı tümüyle estetik bağımlılığında, ideal özgürlüksüzlüğünde yatar. Ve eğer atalarımızın yaşamlarının en esinli anlarında (dinsel, askeri) kendilerini dansa verdikleri doğruysa bu, ancak tek anlama gelebilir: özgürlüksüzlük içgüdüsünün en eski zamanlardan beri insanoğlunun içinde bulunduğu…”

“Bir terazi alın ve bir tarafına bir gram, diğerine bir ton koyun. Bir yanda ‘Ben’, diğer yanda ‘Biz’, yani Tek Devlet. Apaçık, değil mi? ‘Ben’in devlet karşısında hakka sahipliğini öne sürmek, bir gram bir tona eşittir demekle tamamen aynıdır. Bölüşümü böyle açıklayabiliriz: Haklar tona, görevler grama. Ve hiçlikten büyüklüğe giden yol aynen şudur: Gramlığını unut ve bir tonun milyonda biri olduğunu hisset.”
“Tüm kadınlar dudaktır, başka şey değil. Bazıları pembe, dolgun, yuvarlaktır; dünyaya karşı zarif birer kalkandır. Ve bir de bunlar… Bir saniye önce yoktular ve şimdi aniden, bıçakla yarılmış, hala kan damlatır görünen…”

* Latince, en küçük parçalarına indirgemek veya yok etmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder