15 Kasım 2010 Pazartesi

hakan günday ve "sehnsucht"

daha önce de defalarca söylediğim gibi, bir "illederomancı" olmadan önce, iyi bir roman okuru değildim (geçen bir buçuk yıl içerisinde ne kadar iyi bir roman okuru olduğum da tartışmaya açık tabii) ve kim ne önerirse onu okur ve sonrasında da kendi güvenli alanım olan tarih ve felsefeye dönerdim kuramlar ve kesin dediğimiz bilgilerle kuşatılmak üzere. yine de, ilk gençlik yıllarımdan bu yana yeraltı edebiyatına meraklı olmuşumdur. insanın içindeki - kendisine dahi itiraf etmekten korkacağı - karanlık yanları, ne dersek diyelim onu daha "insan" yapan eksiklikleri ve "olumsuz" yönlerini deşmek ve bunu da herkese okutabilmek bence her babayiğidin harcı değil.

bu merakım nedeniyle, hakan günday adını daha önce duymamış olmam beni çok şaşırtmıştı (aslında çok şaşırtması da gereksizdi, çünkü edebiyat dünyasında olup bitenleri takipten de oldukça uzaktaydım). pelin önerdiğinde, özellikle de kulüp olarak okuduğumuz ziyan hoşuma gidince, h.günday külliyatını edindim, rafa dizdim. sıralarını beklediler uzunca bir süre... geçen aylar içerisinde de sırasıyla malafa'yı, piç'i ve sonra da kinyas ve kayra'yı okudum (aslına bakarsanız, kinyas ve kayra henüz bu sabah bitti). sırada azil ve zargana var, azil rafımda bekliyor, zargana ise ilk kitapçı ziyaretimde rafıma katılacak.

yine de, yazmak için onları da bitirmeyi beklemek istemedim. tüm spoiler endişelerini içimden kazıyıp iki satırda h.günday'ın bana düşündürdüklerini cümle aleme bildirmek görevimdir dedim. kimi kandırıyorum, o kadar beğendim ve dahi bayıldım ki, hala okumayan kaldıysa bu "arıza" adamı, okusun istedim.




çok uzun yazmayacağım, sanırım herkes kendi keşfetmeli ve kendi fikrini kendi oluşturmalı günday hakkında. kendi karanlığına güvenle dalmanın yolunu gösterip kapıyı aralıyor hakan günday kitapları : uzak mesafeden kendimizi izliyoruz, en derinimizdeki "canavar"la birbirimize hırlayarak. üstelik de fiziksel yara almamız tehlikesi de yok... daha ne olsun?

henüz azil ve zargana'yı okumadığım için onlar hakkında yorum yapamayacak olsam da, hakan günday'ın beni bir kaç ufak ayrıntı haricinde hiç hayal kırıklığına uğratmadığını söylemeliyim. "yok canım bu kadar da olmaz artık" diyoruz ya... "bu kadar da olduğu"na dair hikayeleri her gün gazetelerin 3. sayfalarında ve ana haber bültenlerinde görüyoruz, internette şahit oluyoruz. biz uzağız belki böyle bir boşvermişliğe (ki bunun nesi boşvermişlik ki?!), böyle bir şiddete ama bu şiddet asla insana uzak değil.

bilen bilir, rammstein'ı çok seven kişiyimdir. bir gün tanıştığımda soracağım yazarımıza, kinyas ve kayra'nın fonunda sehnsucht albümü (özellikle de du hast ve bestrafe mich) ne kadar aktifti yazma sürecinde? ya da değil miydi? bilmem... bana öyle geldi! sanırım bir süre sehnsucht dinledikçe gözümün önüne önce kinyas, sonra da kayra gelecek, olduğu kadar :)

not : bilmeyenlere duyuralım, h.günday dot ile birlikte güzel projeler üzerinde çalışmakta. biz, pelin ile malafa'yı izlemiş ve çok beğenmiştik, şimdi ise heyecanla kinyas ve kayra (daha doğrusu sadece "kayra") uyarlamasını ve sinema için üzerinde çalışılan zargana'yı bekliyoruz. takip edin derim...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder