15 Kasım 2010 Pazartesi

Hronis Missios - İyi ki Erken Öldün

"öldüğüme yanmıyorum. üzüldüğüm tek şey, hayallerimin ölümünden sonra ölmemdir"

diyordu satırlardan birinde karakterlerden birisi... ve belki de hikayenin tamamını en vurucu şekilde beynimize kazıyan buydu okuduğumuz 221 sayfa içerisinde.

"hikaye" diyorum ama, haksızlık ettiğimi düşünmeden edemiyorum bir yandan da. çok zaman geçti okumamızın üzerinden, bir aydan çok daha uzun bir zaman. ve şu ana kadar yazmaya elim varmadı. çok etkiledi beni "iyi ki erken öldün", o kadar ki, bir yandan elimden bırakamadan sayfaları çevirirken diğer yandan ne zaman biteceğini, bitmesini istediğimi, "normal" hayatıma dönmeye can attığımı geçirip durdum içimden. ve bitirdiğimde de bir süre hiç düşünmemek, hatırlamamak üzere bir kenara koydum kitabı, gözümden uzağa. bu nedenle de belki en son söyleneceği en başta söylerek diyorum ki, ben bu kitabı kimseye öneremem. çok beğendim, hatta belki de okuduğum en etkileyici metindi, fakat kimseye kendi geçirdiğim bunalımı tavsiye edemem. eğer empati kurmadan (ya da minimumda tutarak) ve sadece dışarıdan bakıp bir roman havasında okuyup geçebilecekseniz, kaçırmayın. ama benim gibi hipertansif bir bünyeye sıkışmış ve empatinin suyunu çıkartan bir deliyseniz, tüm sorumluluk sizde. benden söylemesi. ve gene baştan söylemeliyim ki, belki de en dağınık yazım olacak bu, çok duygusal yaklaşıyorum konuya, şimdiden affola.



ben 17 yaşındayken liseyi bitirip üniversiteye başlamış, kendi başıma yaşamaya alışmaya çalışan, derdi parasını ay içerisine eşit dağıtıp yetiştirmek ve sabahın ilk dersine yetişebilecek şekilde uyanmaktan ibaret bir kızdım. 3 kere idama mahkum edilmiş ve bunun endişesiyle ("endişe" ne kadar hafif bir kelime bu arada!) günlerini hapiste işkencelere maruz kalarak geçirmiş insanların kafa yapısı da yaşadıkları da bana çok uzak. bu nedenle de dehşet içindeyim. bizim yakın tarihimizde yaşanılanları okuduk, izledik, düşündük elbette ama ilk kez bu kadar saf, bu kadar direkt, bu kadar yaralayıcı bir şekilde serildi "her şey" gözlerimin önüne.  daha ilk 10 sayfada boğulduğumu hissettim ve bir noktadan sonra sanki nefes alamaz hale geldim. bilmiyorum eğer yazar araya gülümseten ayrıntılar karıştırmasaydı (mizah? bilemiyorum... ama nefes molası oldu, onu söylemeliyim) devam edebilir miydim bu şahitliğe. okurken sık sık kendime dönüp "bunlar olurken bu çocuk 17 yaşında!" "aman allahım 13 yaşındalar daha!" diye hatırlatmak ihtiyacı duydum. bu kadar acı, bu kadar hayalkırıklığı, bunca taciz, bu kadar kısa bir yaşamda... tabii düşününce, bu "kısa" dediğimiz şey, kime göre kısa? neye göre kısa? düşünmeye değer.

devrime de devrimciliğe de girmiyorum. zaten, yazarımızın parti yönetimi ve kendisiyle hesaplaşmasını, seçimlerini kendisine karşı savunmak zorunda kalışını, siyasal çıkarlar uğruna feda edilen ideoloji, romantizm ve insancıllığa yaktığı ağıdı okuyacaksınız eğer bu kitabı elinize alırsanız. ve - muhtemelen - solun eleştirisinin yer aldığı sayfalarda kafanızı onaylarcasına sallarken bulacaksınız kendinizi benim gibi. ya da belki de öyle olmayacak. hikaye o kadar kişisel ki aslında, değerlendirmelerin nesnel olması çok zor olacak bence.

yalın, saf, masum ve insanca bir hayat okuyoruz ve bu nedenle de bu kadar etkileniyoruz aslında. "onlar" ve "biz" olmanın bedelinin ödetildiği bir kabus. sayfa 63'ten 2-3 satır anlatmaya yetecek belki de bu kitabın neden bu kadar etkileyici olduğunu :

"neden bu kadar insafsızdılar? iki damla suydu alt tarafı. akıl almaz bir nefreti ve anlaşılmaz bir gaddarlığı yapayalnız göğüslemek zorunda kalan üç çocuk, o gece sabaha kadar ağladık".
okurken, ben de ağladım. kilometreler ve yıllar ötesinden... gerçekten de arkadaşım, kala esi skotothikes noris...

kitabın bana mirası, sayfa 123'ten bir cümle oldu hala kafamda evirip çevirdiğim ve de belki bir gün hakkında bir deneme yazmayı planladığım:

"ben şu ahlak denen kavramın, insanların mutluluğundan başka bir şey olmaması gerektiğine inanıyorum".

sevgili hronis missios, sanırım ben de öyle inanıyorum.

"insan" ve "mutlu olmak". üzerinde daha çok düşünmem gerekiyor!


ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.

2 yorum:

  1. son zamanlarda kitapçılara girip girip çıkıyordum, hiçbirşey ilgimi çekmez olmuştu,sanırım ne aradığımı bilmememden kaynaklanıyor ama sanırım elimdekini bitirdiğimde başlayacağım kitabı buldum, teşekkürler :)

    YanıtlaSil
  2. :) sabırla oku başak, zor ama çok leziz bir kitap seçtin!

    YanıtlaSil