23 Eylül 2012 Pazar

Lady Chatterley'in Sevgilisi: "iki lira kaybedip de yirmibeş kuruş bulmuş bir adam durumuna düşmek"

Yüksek beklenti olmaksızın başladığım romanları seviyorum. "Lady Chatterley'in Sevgilisi" de daha önceden adını duymuş olmama rağmen bugüne kadar pek ilgimi çekmemiş bir kitap olduğu için Banu önerdiğinde fikrim hür vicdanım hür bir şekilde, rahat bir okuma deneyimi bekleyerek aldım elime romanı. Önyargısız ve beklentisiz bir şekilde arkama yaslandım, kitabı açtım ve daha ilk paragrafta tavlandım:

Yaşamamız gerek; yer gök yıkılmış olsa bile.

Ah keşke böyle devam etseydi!

Kitabın o çok beğendiğim girişinin hatrına, karakterlere mümkün olduğunca açık fikirle yaklaşmaya çalıştım. Hepsine ayrı ayrı ve bir bütün olarak şans verdim ve bana anlatmaya çalıştıklarını anlamak için çaba gösterdim. Maalesef hiçbiri ile empati kuramadım, hikayeye kendimi kaptıramadım, hiçbir olay ya da söz ya da düşünce sempatimi kazanamadı. Müdahil olmadan dışarıdan izlememizi istemiş zaten yazarımız, bunu tarzıyla o kadar belli ediyor ki, isteseniz de kendinizi kaptırıp gidemiyorsunuz leydimizle koru bakıcımızın "aşk"ına. İngilizlerin tepkilerinin enteresanlığı ve hisleriyle yaptıkları arasındaki çelişki de cabası elbette. Bizim gibi sıcak kanlı olduğunu iddia eden ve Akdenizliliğin getirdiği "biz koca bir aileyiz laylalay" samimiyetine sahip insanlar için zor olabiliyor tabii bazı kültürleri anlamak ya da tepkileri hangi etkilerin ateşlediğini kavramak.

Sanırım fazlasıyla belli ettiğim üzere, ben bu romanı beğenmedim. Beni zorlamamasını, rahat okunmasını, yazarın romanı yazdığı dönemdeki anlayışa karşı çıkan cesaretini, sanayi devrimi sonrasındaki gelişmeler ile aristokrasiyi birbirine çarpıp durarak ortaya koyduğu (bazısı son derece yerinde) karşılaştırmaları / sonuçları sevdim evet. Altını çizecek ya da bir bütün olarak sayfayı işaretleyecek kadar hoşuma giden pasajlar da buldum (mesela sayfa 84'e bir bütün olarak bayıldım) ama buna rağmen bir roman olarak çok severek ve "bitmesin hep sürsün" hissiyle okuyamadım. Sanırım biraz da bu yüzden yazısını yazmak için beklemeyi tercih ettim, geçen süre içerisinde kendi tortularım dinsin de gerçekten ne düşünmüşüm Lady Chatterley'in Sevgilisi hakkında göreyim ve tekrar okumak, yeniden değerlendirmek ister miyim anlayayım diye.

Bekledim ve gördüm ki pek iz bırakmadan geçen bir okuma deneyimi olmuş benim için bu. Üzerinde düşününce fark ettim: kadınların iç dünyasını bildiğini iddia eden ve bunu tamamen eril bir bakış açısından bize yutturmaya çalışan yazarlarla aram hoş değil. Sanırım bu nedenle D.H.Lawrence'a antipati duydum, kitabını ve yazdıklarını da (herkese ve her şeye rağmen) bünyem hoşnutlukla kabul edemedi. Aynı şekilde, bağlılık yerine bağımlılık gördüğüm tüm ilişkilerin içimi bulandırması ve bu romandaki ilişkilerin tamamının da bağımlılık / muhtaçlık üzerine kurulu olması nedeniyle çok yumuşak davranamadım yorumlamakta.

Son bir nokta olarak da çeviriye değinmek isterim. Türk diline çevirilmiş kitapların çoğu ile ilgili dikkatli / detaycı okurların ortak sıkıntısı çevirideki hataların yanı sıra redaksiyondaki aksamalardır. Bu nedenle, kitabın çevirisini Akşit Göktürk'ün yaptığını gördüğümde sevinmiştim. Fakat bazı açılardan büyük hayalkırıklığı yaşadığımı söylemem lazım. Belki de YKY bir sonraki baskıya hazırlanırken kitabı tekrar dikkatli bir düzeltiye tabi tutar ve diğer bazı hatalar / tutarsızlıklar böylece ortadan kalkar.

Unutmadan... Bir de sorum var:

Neden Lady Chatterley'in Sevgilisi? "Aşığı" demek çok mu ahlaksızca geldi acaba gözümüze kulağımıza, uzak mı düştü bizim o eşsiz ahlak anlayışımıza acaba? Kalıbımı basarım ki eğer kitabın başlığını Lady Chatterley'in Aşığı olarak alıverseler (olması gerektiği gibi!) bir çok kavramsal kargaşa kalkar ortadan.



ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder