16 Kasım 2013 Cumartesi

Köpek ve Yıldızlar – Peter Heller

"Ağacın gölgesinde akan suyun serin esintisinde durdum ve bıraktım ses, hafif rüzgar içimden geçsin. Ben bir deniz kabuğuyum. İçi boş bir deniz kabuğu. Beni kulağınıza dayadığınızda hayalet okyanusun uzaklardaki akışını duyarsınız. Sadece boşluk. Akıntının veya gelgitin en ufacık basıncı altımı üstüme getirip sürükleyebilir beni. Yıkanıp temizlenecektim. Burada, bu derede tamamen kuruyacak ve ağaracaktım, kağıt inceliğine ulaşıp kırılganlaşana dek ovacak beni rüzgar, kabartacak, en ince derilerimi soyacaktı. Ufalanıp kumlara karışıncaya dek. İşte böyle hissediyordum. En sonunda hiçbir şeye, hiçbir şeye sahip olmamanın bir rahatlama olduğunu söyleyecektim ama rahatlığımı dışa vuramayacak kadar boştu içim, bu duyguyu taşıyamayacak kadar boş."

Amansız bir grip salgını sonrasında hayatta kalmayı başarabilenleri esrarengiz bir kan hastalığı kırıp geçirir. Çok az sayıda insan vardır artık ve bu post-apokaliptik dünyada hayatta kalabilmek için herkes kendinden ve sadece kendine karşı sorumludur. Hig de her şeyini ve herkesini kaybetmiş ama hayatta kalmıştır bir şekilde ve köpeği Jasper ile sert çocuk arkadaşı Bangley’le birlikte yaşamaktadır.

Böyle başlıyor son zamanlarda okuduğum en dokunaklı romanlardan biri olan 'Köpekler ve Yıldızlar'. Anlatması çok zor çünkü her ne olursa olsun sayfalarda karşımıza çıkan tüm insanlar hem çok tanıdık hem de bir o kadar uzak hepimize. Gündelik hayatta zaman zaman şikayet edebileceğimiz yalnızlık ve geçmişe duyulan özlem tanıdık olan kısım ama o “her şeyi ve herkesi kaybetmiş olmak” halinin getirebileceği kesif ve sonsuz yalnızlık ile insanın ciğerini delen o geri dönüşü imkansız kayıpların özlemi sanıyorum çok büyük bir çoğunluğumuzun anlayabileceğinin çok ötesinde hisler. Ve umarım da hep öyle kalır!

Uzun uzun hakkında yazarak romana dair bir beklenti oluşturmak istemiyorum çünkü çok dingin bir şekilde akıyor öykü Hig’in başından geçen her şeye rağmen. Yazarın yapmaya çalıştığı şey eğer bu örgü ve fantazi üzerinden okuru kendi korku ve pişmanlıklarıyla yüzleştirmekse benim üzerimde başarılı oldu diyebilirim. Okuduğum süre boyunca ve bitirip de kenara koyduğumdan bu yana “ben olsaydım…?”ları düşünmekten ve “iyi ki ben değilim…”lere sevinmekten başka bir şey yapmadığımı söylemeliyim.


"Titrek kavakların yarısı yapraklarını hala dökmemiş, hala yaşıyor. Solumuzda Raggeds vahşi doğa parkının sağlam duvarları var. Başımla selam verip üstünden uçuyorum. Bölge gitgide sakinleşiyor. Bundan sonra kilometreler boyunca titrek kavak ormanları göreceğim. Yakıt göstergesine hafifçe vuruyorum. Yüz on litre. Eve dönmeye yetecek kadar yakıt yok. Bu kadar basit. Kafayı sıyırmamız bu kadar basit işte."

Ben sevdim, tavsiye ederim!

Ufak bir not düşmek istiyorum bitirirken: son dönemde benim bireysel okumalarımla ilgili yazdıklarımı takip edenler neredeyse sadece Kolektif Kitap yayınlarını okuduğumu fark edeceklerdir. İnceleyin ve okuyun diyorum çünkü çok güzel projeleri en güzel bir şekilde getiriyorlar bize, iyi ki varlar!

Bunların hepsini dedikten sonra, bir minik eleştiri ile bitirmek isterim yazımı (o da nazar boncuğu olsun!) zira malumunuz eğer bir şeyin daha iyisinin olabileceğine dair en ufak bir hissim varsa kendime engel olamıyorum! Romanın orijinal adı "The Dog Stars" yolunu kaybetmiş bir insanın arayışını da yansıtırken (bkz. Sirius) maalesef Türkçe’ye “Köpek ve Yıldızlar” olarak çevrilmesi bu anlamı yitirmemize sebep olmuş – farklı bir çeviri düşünülemez miydi diye düşünmekteyim ama daha iyisini de henüz yapamadığım için fazla söylenmiyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder