24 Ağustos 2014 Pazar

Yalnız Kadınlar Arasında: "insan istediğini hep elde eder - iş işten geçtikten sonra"

Büyük şehir Roma'da kendini ispat ettikten sonra doğduğu taşra kenti Torino'ya dönen bir kadın ve geçmişten bugüne yaşadıklarıyla bir nevi hesaplaşması ekseninde okudum ben bu romanı ve olabildiğince hakkını vermeye çalıştım bu ilk Cesare Pavese deneyimimin.

Çok kolay olmadı.



Kült bir yazar olduğunu bildiğim ama intihar sınırında dolaşan bir depresyonla yazdığını sandığım Pavese bir süredir özenle uzak durduğum yazarlardandı. Ve bir kez daha bir tabu "ille de ROMAN olsun!" dediğimiz için yıkıldı. Kendim de melankoliye teşne olduğum ve depresyon sınırlarında sıklıkla dolanabildiğim için kendi seçimim olan kitap ve filmler konusunda özenli davranmaya ve psikolojimi bozacağını düşündüğüm eserlerden uzak durmaya çalışıyorum. Bu sebepten, bu romana da korkarak başladığımı saklayacak değilim. Kendi de hayata intihar yoluyla veda etmiş olan Pavese ile ilgili çok basmakalıp bir iki bilgiden öteye geçmeyen sınırlı birikimimle daldım okumaya. Korktuğum başıma gelmedi ve de depresyona falan girmedim. Çok güzel bir çeviri ve başarılı bir baskı okudum, bazı cümlelerin altını çizdim, bazı noktalarda durup düşündüm ve anlamaya çalıştım. Metin beni çok yormadı. Ama yine de, başlarken de dediğim gibi: "çok kolay olmadı".

Olmadı, çünkü belli ki yazarımız romanını bizler (okurlar) için yazmamış aslında. Kendi kendisiyle konuşmuş, kendisi için ve kendi bildiklerinin gene bir kısmını kendine saklayarak yazmış. Herkesin başına gelebileceğini bildiğimiz bir öyküyü İtalya'da bir kadının öyküsü olarak bize sunmuş fakat ne kadının ne de yan karakterlerinin içine girmemize izin var. İki boyutlu bir öyküye tamamen çemberin dışından şahitlik edebiliyoruz ancak. Ve bu sebeple de yer yer elimizden kayan ve "bunu niye okuduk biz şimdi" diye düşündüren bir metin söz konusu olmuş.

Okurken beni en çok zorlayan yazarın derinliğini bizimle paylaşmaması oldu. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak altını doldurmaya çalıştığım öykü haliyle yazarın bana anlatmak istediğinden farklı olarak benim kendime anlatmaya çalıştığım bir öykü haline geldi ki ben yazarın bunu da çok umursamadığını - "beni" umursamadığını - hissettim okurken. Bu benim bir yandan hoşuma gitti, bir yandan da kendimle yüzleşmek istesem böyle mi yapardım diye düşündürerek beni kızdırdı. Ayrıca, kendi intiharının bilinçaltında yapılmış bir provasına şahit olmak da bana sanırım biraz ağır geldi.

Kime ve neden önereceğimi pek bilemiyorum. Yine de, benim için bir ilk olması açısından, okuduğuma asla pişman değilim.

Beğendiğim bir pasajı buraya almak istiyorum bitirirken:
"O yıllar boyunca kaç kez - daha sonraki yıllarda da bu konuyu düşündükçe - yaşamımın amacının başarıya ulaşmak, önemli biri olmak ve günün birinde çocukluğumun geçtiği bu daracık sokaklara dönüp bu tanıdık yüzlerin, bu sıradan insanların sıcaklığına, şaşkınlığına, övgülerine tanık olmak olduğunu söylemiştim kendime. Ve başarılı olmuştum, dönmüştüm; ve o yüzlerin, tanıdık insanların tümü yok olmuştu. Carlotta gitmişti, Lungo, Guilio, Pia, yaşlı kadınlar da. Guido da gitmişti. Gisella gibi kalanlar için ne bizim, ne de o yılların önemi vardı. Maurizio insanın istediğini hep elde ettiğini ama artık işin işten geçmiş olduğunu söyler."

 ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder