11 Kasım 2012 Pazar

Çelik Bilye - Jerzy Kosinski (bir çeviri faciası: halbuki bakışlarından hiç anlaşılmıyordu!)

jerzy kosiński ile tanışıklığım çok eski yıllara gitmiyor maalesef. bundan birkaç yıl önce okuduğum 'boyalı kuş' haricinde başka bir kitabını okumuşluğum da yoktu pelin bize "çelik bilye okunacak" diyene kadar. ne yalan söyleyeyim, konusu (rock yaşam tarzı ağırlıklı olacağını sandığım için olsa gerek) beni birinci dakikadan itibaren cezbetti ve kitabı alıp da başlamak için daha toplantı akşamımızda sabırsızlanmaya başladım. okudum, bitirdim, toplantı yaptık ve fikirlerimi söyledim. sonrasında araya biraz vakit girdi ben yazabilene kadar ve şimdi önümde bilgisayar, kitap ve notlarımla oturmuş bu cümlelerle zaman kazanırken görüyorum ki yazabileceğim çok az şey birikmiş bende kitaba dair.

öncelikle, söylemeliyim ki (çevirideki kabuslara değinmeyecek olursak) hiç sıkılmadan okudum çünkü rahat okunan ve pek de derinliği olmayan bir kitap. yormadı, üzmedi, bir iki yerde eğlendirdi, karmaşıklaşmadı ve oturup düşünmemi / merak etmemi gerektirmedi. doğru, aradıklarımın büyük çoğunluğunu bulabilmiş değilim kitapta ama bu belki de boyalı kuş kadar beni etkileyecek bir kitapla buluşacağımı sanmamdan ötürüdür. sex-drugs-rock&roll üçgeninde oradan oraya savrulmayı ve kendini bütünüyle gizlemeyi başarmış bir müzik ilahının beyninin içine girerek iz takip edebilmeyi beklediğimi saklamayacağım. bunu bulamadım. ama çok güzel bir sürpriz olarak büyük hayranı olduğum chopin'i buldum sayfalar arasında, bu çok hoşuma gitti.

öncelikle, ne goddard ne de domostroy (kitabımızın iki müzisyeni, ki bu nedenle de aslında bir çılgın bohem rock ilahı hikayesi bekliyoruz galiba) bir rock ilahı. hatta rock müzisyeni de değiller. goddard rock müziğin felsefesine çekim hisseden ve ilgilenen (ama babasıyla da ilişkilerinin hastalıklı yapısı nedeniyle gerçek kimliğinde son derece ezik bir tip olan) bir modern zaman müzik dahisi, domostroy ise rock yaşam tarzını benimsemiş nerede akşam orada sabah takılan ve kendini harcayan bir klasik müzik sanatçısı. ya da ben öyle anladım (!) kişisel fikrim, kitaptaki müzisyenler arasında (müziği açısından) rock müziğe gerçekten en yakın olan tek isim chopin. şaka olsun diye yazmadım bunu, bence beethoven ile birlikte chopin zamanlarının rock starlarıdır. şuraya aldığım besteyi bir dinlerseniz sanırım demek istediğimi anlayacaksınız. elbette bir hard & heavy müzik kastetmiyorum. ama yaklaşım (müziği algılama ve yansıtma) söz konusu olduğunda rock'ın temelini, özünü bulabiliyoruz chopin'de. dinleyecek olursanız, özel favorim olan "ocean / okyanus", etude no:12 (dk.28:55'te başlıyor) şahane dökülmüş bu parmaklardan, bilginize:


şaşırtmayacak bir sistem eleştirisi okuyoruz sayfalar boyunca, "rock'ın felsefesi" ile harmanlanmış bir şekilde. sağlam bir diyalektik oturtuyor yazar iki kadın karakteri yoluyla: donna ve andrea'da tüm karşıtlıkları görüyoruz. kitabı bizim piyasamıza sunanların konuyu saptırarak daha ilgi çekici bir hale getirmek istediklerini sanıyorum. bence okuduğumuz bir "entrika dolu, öngörülmez, alengirli bir oyun" değil (tırnak içi arka kapaktandır). en basit haliyle beyaz ile siyahın, saf ile kirlenmişin, samimi ile yalancınıni iyi ile kötünün bir çekişmesi var çelik bilye'de.

ve gerçekten de: "başarı yabancılaştırır. çok büyük başarı sürgün eder." (sayfa 151) ama sadece kişinin kendi korkuları ve tercihleri nedeniyle...

kitabı okumak isteyebilecekler için konuyu çok da ortalıklara sermeden bu kadar yazmam yeterli diye düşünüyorum. gelelim benim için en önemli olan noktaya: kitabın çevirisi.

diyecek pek söz bulamayacağım korkarım: "kötü çeviriler nasıl olur" ya da "bir çeviri nasıl olmamalı" konulu dersler varsa üniversitelerde, mutlaka bu kitap örnek gösterilmeli. kitabın bir çok özel noktasının çeviride kaybolduğuna neredeyse eminim. iki tane örnek vermek istiyorum, sanırım demek istediğim anlaşılacaktır çevirinin kalitesine dair:

sayfa 114: (kadının hem zenci hem de ÇOK güzel olmasına dair bolca vurgudan sonra insanları şaşırtacak / hayran bırakacak kadar güzel bir şekilde piyanoda chopin çalmasından sonra karakterlerden birinin sözleri) : "çok yetenekli bir chopin yorumcusu. bakışlarından hiç anlaşılmıyor değil mi?" (pardon ama nasıl bakıyormuş da anlaşılamıyormuş yetenekli olabileceği? sabit mi bakıyormuş yoksa gözleri fıldır fıldır dönüyor muymuş? yoksa acaba belki de ingilizce metinde burası "you can't tell it by her looks, can you?" mu acaba? tabii ingilizce metni görmediğim için bu cümleyi birebir tutturamamış olabilirim ama her şeye bahse girerim ki orijinalde "dış görünüş" veya benzeri bir anlama gelen "the looks" kullanılmıştır. kontrol edebilecek olan olursa haber versin.)

sayfa 132 : "bu sebepledir ki, fransa'ya demir atmış polonyalı chopin bir yüzyıl kadar sonra, büyük olasılıkla şehrin fransızca konuşulan bölümünde duydukları müziği new orleanslı zenci ragtime piyanistleri arasında rağbet görmüştü." (cümledeki anlam düşüklüğünü kaçırmak mümkün değil, eksik kelime(ler) tamamlansa bir şey ifade edecek elbet ama ne? bu sıkıntıyı gidermek için ciddi bir redaktöre dahi gerek yok, gözden geçiren her kim olursa olsun bu saçmalığı ıskalaması mümkün değil aslında! e peki o zaman bu cümle neden böyle?)

dahası da var elbette ama buraya o kadarını da taşıyacak halim yok. kalitesiz çeviriler okuduğum zaman yayınevine ve de o kitaba saygım o kadar azalıyor ki okumaya devam etmek dahi ek çaba gerektiriyor benim için. yazık olmuş diyelim ve öyle kalıversin.



not: kosiński'nin "boyalı kuş"unu ileriki bir tarihte kafamı toparlayarak yazmayı umduğum için burada çok değinmedim. ayrıca "being there" (bir yerde) toplantıda herkesten o kadar yüksek tavsiyeler aldı ki onu da en kısa sürede edinip okumak konusunda çok kararlıyım, bir gün o da olacak elbet. :-)


ille de ROMAN olsun! kitap kulübü için yazılmış bir yazıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder