17 Mart 2013 Pazar

Maximilian Ponder'ın Muteber Beyni - J.W. Ironmonger

Daha önceden de defalarca yaptığım gibi, bir kez daha en son söylemem gerekeni en başta söyleyerek başlayayım:

Ben bu kitaba B A Y I L D I M !! :)


Kitapla buluşmam aslında Şubat ayının sonlarında oldu olmasına ama çeşitli sebeplerden ötürü bekletmem gerekti bir süre rafımda. Aklım kalmasın diye görmezden geldim bir süre için sorumluluklarım nedeniyle, aksi takdirde biliyordum başıma gelecekleri. Bu kadar emin olmamın sebebi de elimdeki okuma kopyasının kapağındaki iki cümlecik oldu:
"Ölüm insanı düşüncelere sevk ediyor, değil mi? Hele ki rahmetli bir adım ötenizde ceviz bir masanın üzerinde sırtüstü yatmış, kendinden çizgili kömür grisi bir takım içinde kafasının bedeninden koparılmasını beklerken."
Şahane değil mi? :) Müthiş bir kara mizah olacağını umarak başladım kitaba bir süre sonra. İkinci günün sonunda yanılmadığımı sevinerek gördüm: bir pazar öğleden sonrasında aldım elime, çok koşturmacalı bir Pazar olması nedeniyle istediğim kadar çok zaman ayıramadım. Pazartesi işe gittim. Salı sabahı saat 07:47'de 306.sayfayı da bitirip kitabın kapağını kapatıverdim.

Su gibi aktı, hem eğlendirdi hem öğretti hem hüzünlendirdi Max ile Adam'ın macerası beni (hoş bilen bilir ben hemen hüzünlenir hemen ağlaşırım). Bir malikanenin çalışma odasında, 50li yaşlarının başında birer erkek olarak giriyor hayatımıza Maximilian Ponder ve Adam Last. Ufak bir ayrıntı var: Max bir masanın üzerinde ölü yatmakta ve Adam da onun kafasını vücudundan ayırmak üzere güç toplamaktadır. Derken ikilinin tanıştığı Afrika kıtasına gidiyoruz, 8 yaşında ikisi de. Biri geleceği görebildiğini yeni keşfetmiş, diğeri ise buna inanmayı çok istemekle birlikte biraz skeptik yaklaşmakta. Yıllar geçtikçe Afrika'ya, Afrikalılara, İngilizlere, koloniciliğe, İngiltere'nin kendisine, 60lara, 70lere dair birçok şey öğrenerek takip ediyoruz çocukların önce gençliğe sonra erişkinliğe geçişlerini. Felsefe, sosyoloji, politika, edebiyat vb birçok konuya değinen sohbetlerine şahit oluyoruz. Kaş da kaldırıyoruz okurken, kafa da sallıyoruz, kocaman sırıtıp biraz da şaşırabiliyoruz. Her ne okursak ya da ne düşünürsek düşünelim alttan alta verilen akım ara sıra çarpıyor bizi, karanlık ton nadiren aydınlanıyor ama yine de nasıl oluyorsa çok eğleniyoruz.

İşin enteresan yanı, kitabın sonuna dair pek de bir şey merak edemiyoruz çünkü daha ilk satırı okuduğumuzda biliyoruz ki Max ölmüş ve Adam onun kafasını vücudundan ayıracak. Ama yine de elimizden bırakamadan okuyoruz.

Daha da bir şey yazmam ben, ne yazayım? En güzeli, alın okuyun! :)

Merak edenlere bir ufak kuplecik alalım şuraya:
"Ben Maximilian Zygmer Quentin Kavadis John Cabwhill Ponder. Adımda F hariç Latin alfabesinin bütük harfleri mevcut. Görünüşe bakılırsa babamın F'ye bir itirazı var. Adımın biraz sıradışı olduğunu düşünürseniz babamın adının Yüzbaşı Maximilian Rybault Fonsekker John Cabwhill Ponder olduğunu söylerim ben de size. Onunkinde F var ama V, Q, Z ve G yok, bu yüzden kendimi daha özel hissediyorum. Babamın kız kardeşi Zinnia Delicious Meretricious Expeditious Meriel Cabwhill Ponder adıyla vaftiz edilmiş. Amcamın, yani Zinnia'nın ikizinin adıysa sadece Martin Ponder'dı; bu ad büyükbabamın, yani Yüzbaşı'nın babasının büyükanneme verdiği bir vaftiz ödünüymüş ve adam bu yüzden hayatı boyunca pişmanlık duymuş. Martin Amcam da muzdaripti bu durumdan. Bir seferinde gençlik dönemi eserlerden birini Martin Krepotkin Xerxes McGungler Al'khazam Ponder adıyla imzaladığını keşfetmiştim, ki bu da savımı kanıtlıyor.

Tekrara düşmeyi göze alarak söylüyorum: çok beğendim, alın okuyun. Pişman olacağınızı hiç sanmıyorum. Zaten kitap hem 2012 Costa İlk Roman adayı hem de 2012 The Guardian "Not The Booker" Ödülü adayı olmuş bir kitap. Yazarı da hem çok mütevazı hem de Türkiye'de kitabının basılmasından büyük heyecan duyuyor (twitter kullanıcı adı: jwironmonger). Okuduktan sonra isterseniz kendisine de ne düşündüğünüzü bildirirsiniz. ;)

Ufacık bir not da Kolektifçilere gitsin: büyük eksiklik giderdiler bence yayın dünyamızda. Çok güzel çalışmaları getiriyorlar raflarımıza diziyorlar. Ellerinize sağlık hepinizin, ne iyi ettiniz de geldiniz! :) Bu kitapta da neredeyse hiç hata yoktu ve çeviri benim gibi ukala okurları dahi susturacak kadar güzeldi (ufak tefek imla ya da belki dizgi hataları ve tek bir çeviri hatası haricinde ben bir şey göremedim ki bu hataları da aslında elimdekinin okuma kopyası olmasına verdim, raflardaki baskıda düzeltilmiş olma ihtimalleri çok yüksek - ki şimdi olmasa da yayınevimiz o kadar özenli ki eminim bir sonraki baskıda tamamı giderilecektir - dediiiiiiiiiim ve hemen sonrasında gördüm ki baskı öncesi tamamı düzeltilmiş). Okuruna saygılı böyle yayınevlerinin artması en büyük dileğim!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder